Ev ve Mimari söyleşisi kapsamında yazılmış yazı:
“Bir seferinde, camilerin inşasından ve bakımından sorumlu Vakıflar Bakanlığı baş mimarının bazı planlarla birlikte geleneksel Arap motiflerini kullanarak sarkıtlı bir sütun başlığı hazırlaması gerekiyordu. Fakat sütun başlığının taş sarkıtlarının karmaşık görünüşünü çizmek çok zordu. Mimar günlerdir karamsarlık içinde bu çizimle boğuşmaktaydı. Derken bir gün, sıvacılardan biri gelip plana şöyle bir göz attı ve mimara ne yaptığını sordu. Öğrenince de, ‘Ama bunu yapmak çok kolay. Ben size bu başlıklardan birini alçıdan yapıp yarın getireyim’ dedi.
Getirdi de. Mimar, bu ustaca yapılmış modelden planlarını çizebildi ve sonra, büyük bir ciddiyetle aynı sıvacıya sütun başlıklarını yapması için çizimlerini verdi.”
Hasan Fethi
Abdel-Wahed El-Wakil, The Benefits of Traditional Construction in Contemporary Architecture başlıklı konuşmasında, 3. dünya ülkelerinde binaların %95’inin ev, kalan %5’inin de kamu binaları olduğundan bahsediyor. “Üniversitelerde öğrencilere çizdirilen bütün projeler ise, nükleer istasyonlar, uluslararası hava alanları, 5 yıldızlı oteller. Peki kim o evleri yapacak? Sanki Mısırlı ya da Suudi mimarlar büyük uluslarası mimarlık firmalarıyla yarışabilecekmiş gibi büyük işler için yetişitiriliyorlar. Toplumun ekmeğe ihtiyacı varken mimarlar pasta yapıyorlar” diyor.
Konut tüm dünyada, özellikle de gelişmekte olan ülkelerde hala büyük bir sorun olmaya devam ediyor. Bununla birlikte Türkiye’de ise barınma sorunu, sayısal yetersizlikten ziyade niteliksel problemlere kaymış gibi durmakta. Büyük inşa gücü ve yeterli imkanlar olmasına rağmen, hem ev sahibi olmak hem de ihtiyaçları doğru şekilde karşılayabilecek konutlarda yaşamak hala problem arz etmekte.
Konut üretimini, salt barınmakla da açıklamak, içinde yaşadığımız çağda yeterli değil. Artan nüfus ve insanların tüketim alışkanlıkları, dünya kaynaklarını hızla tüketiyor. Bu nedenle evin, üretim biçimiyle de geri dönüştürülebilir ve doğaya zararsız şekilde düşünülmesi gerekiyor.
Devlet veya özel müteşebbisler tarafından, bir mimarlık ofisine sipariş edilen dev ölçekli bir konut projesinin, ortaya çıkan konutlarda yaşayacakların hiçbir şahsi özellikleri ve farklılıkları düşünülmeden ofiste kağıda dökülüp, bir inşaat şirketi tarafından ise ancak ekonomik manada uygunluğuna bakılan malzemelerle, herhangi bir yerde üretilmesi de önemli bir başka problem olarak görünmektedir.
Mevcut sistemin, mimarı ancak tasarlayan bir süslemeci derecesine indirgemiş olduğu ve konut kullanıcısı ile arasındaki mesafeyi neredeyse tamamen koparmış olması sorunların bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
Bu bağlamda mimarın, ev sahibi olmak isteyenlerle doğrudan muhatab olabilmesi, planlamadan, yaşamın başlayacağı ana kadar süreç içinde kalması, bunu yaparken salt mimari kaygılar değil, aynı zamanda ekolojik ve geleneksel kaygılar da taşıması ve bütün bunların yapılabilir hale gelmesi önemle araştırılmaya ve harekete geçirilmeye muhtaç bir sorundur.
-
Mimar olarak, son birkaç yıldır, "mimarlık aslında nedir?", "mimar aslında ne iş yapar veya yapmalı?", "içinde yaşadığımız çağda bir bina aslında ne ifade eder?", "ev aslında nasıl olmalı?" gibi, yeniden düşünmeye çalıştığım kavramlarla boğuşuyorum. Sonuç olarak diyebilirim ki, mimari sorunlara, mimari içinden cevap bulmak çok zor. Bu nedenle bakış açısını genişletmek ve mimari sahanın dışına çıkmak gerekiyor.
Mimarlar için, mimarlığın dışına çıkmak, şüphesiz mimar olmayanların arasına karışmak veya mimar olmayanları mimarlık alanına çekmek ile mümkün olabilir. Nasıl Aşık Veysel bir türkü ile herkese seslenebiliyor ve dinleyenlerin kalbinde yer edinebiliyorsa, mimarlar da bunun yolunu aramalıdır.
Bütün bunların sonucunda; diğer mimari üretimlerin aksine günümüz “mimari” üretim anlayışıyla pek de uyuşmayan, üzerine mimari anlamının yanında üretiliş biçimiyle de konuşulmayı hakeden, evin sahipleriyle birlikte inşa ettiğimiz kerpiç bir ev, bu sunumun konusu olacak. İşe bir mimardan çok zanaatkar gibi dahil olmaya çabaladığım bu iş benim için de hem “acaba”lar ve “aslında”lar’a kapı açması hem de geleceğe bakış açısından önemliydi.
SERKAN DUMAN
Commenti