H.E.A. KÜLLİYE PROJESİ | YARIŞMA | 2012
HALİDE EDİP ADIVAR KÜLLİYESİ ULUSAL MİMARİ PROJE YARIŞMASI
Cami mimarisinde, sürekli kubbe ya da formu tartışmak, tek problemin ya da yapılması gerekli değişikliğin formda olduğu yanılgısını ortaya çıkarabilir. Bunun yanında da farklı işlevsel yenilikler ve de gerekliklerin var olabilmesine engel oluşturabilecek bir durum olduğu ortadadır.
Özellikle 19.yüzyılın sonu ile birlikte tam anlamıyla başlayan modernite, öncesindeki geleneksel döneme göre her alanda büyük değişiklikler getirmiştir. Geleneksel dönemde değişmesinin yüzyıllar aldığı bazı durumlar modern dönemde adeta birkaç yılda olmuştur. Buradan hareketle Osmanlı dönemi ile Selçuklu dönemi yapılarında bile hem işlevsel hem de yapısal farklılıklar görülürken, içinde bulunduğumuz postmodern olarak nitelendirilebilecek günümüzde yapıların çok daha farklılaşmış olması bir gerekliliktir. Bu gereklilik yaşantı vb. bir çok durumun değişmiş olmasından kaynaklanmaktadır.
Halide Edip Adıvar Külliyesi’ni tasarlamaya, günümüz bireyinin bir ibadet yapısı ile olan ilişkisini ve de geleneksel dönemden kalma tipolojinin günümüz alışkanlıklarıyla ne oranda çelişip çelişmediğini saptayarak başladık. Bu bağlamda ulaştığımız sonuçları, daha açıklayıcı olacağını düşündüğümüzden, proje arsasına yaklaşımı anlatan bir ön sunumun ardından; bitmiş ürün üzerinden göstermeyi uygun bulduk.
Külliye alanı, kuzeybatısında kalan geniş otoyolla sonlanan bir yamacın hemen bitimde konumlu. Manzara ve görüş açıklığı açısından olumlu olan bu durum külliyeye yaklaşım açısından zorluklar doğuruyor. Biz bu zorluğu yaya ve araç açısından iki yönlü düşünerek gidermeye çalıştık.
Külliyenin kuzeyinde kalan yaya köprüsü ile başlayan yolun (Bahçecik Sokak) sonuna bir tane,külliyenin ilişkili olduğu yola (Halide Edip Adıvar Caddesi) cephesinin olduğu tarafına ise iki yaya girişi oluşturduk. Bunun yanında külliyenin sahip olduğu kapalı otoparka kuzeyden giriş verirken, bahsettiğimiz yol tarafından ise çıkışı verdik.
Minare, caminin, işlevi üzerine çokça tartışılan bir birimi. Ancak minareyi kaldırmaktan ya da tipini değiştirmekten başka konuşulmayan tek şey, minarenin içinde sakladığı potansiyelden faydalanmak olmalı. Ülkenin her yanına dağılmış olan uzun ve ince yapılar düşündüğünüzde önceden programlanmış bir sistemin birimi olsalardı, minareler yine ülke için oldukça özgün bir kimlik haline geleceklerdi belki de. Bu anlamda, minarelerden farklı şekillerde faydalanmak üzerine belki de tek sosyal deneme mahyalardır. Oysa başta da belirttiğimiz gibi minareler yüksektir, ve çok fazla vardır. Bu önemli bir potansiyeldir.
Öyle ise minare seyir amaçlı kullanılabilir. Herkes gördüğü için üzerinde yazıların yazdığı gökyüzüne asılmış bir tahta olabilir. Bunun yanında namaz gibi doğrudan vakit yani zamanla ilişkili bir faailiyetin parçası olduğundan, namaz vaktine kalan zamanı gösterebilir. Böylelikle minare kendi dilinde saat vazifesi de görmüş olur.
Bütün bunların yanında minareyi sadece klasik Osmanlı camisi minaresi olarak düşünmemek lazımdır. Bir çok coğrafyada, bir çok farklı minare inşa edilmiştir ve bunlar alıştığımız Osmanlı minaresi değillerdir ancak yine de zihinlerde “minare”yi vurgulayacak kadar yer etmişleridir. Özellikle sarmal yapıdaki minareler oldukça ilgi çekicidir. Bütün bu anlattıklarımızın sonucu olarak, sarmal bir rampa ile cami(mescit) + kadınlar mahfili + üst üste iki sınıf + seyir terasına ulaşılan ve bunu örten metal bir örtü tasarladık. Bu örtü ise ledlerle zamanı gösteren ve de bir şeyler anlatan bir duvara dönüştü.
Vakit namazları ile Cuma ve Bayram namazları arasında büyük bir cemaat sayısı farkı vardır. Bu durumun yol açtığı önemli sorunlar vardır, bunlar:
*Az bir cemaat için bütün bir caminin her vakitte yeniden olmak üzere ısıtılıp, soğutulması. Büyük enerji ve zaman kaybı.
*Cuma ve bayram namazlarında yer sıkıntısı çekilmesi.
Geleneksel dönemde vakit namazları için mahalle mescitleri, çoklu toplanmalarda ise selatin camileri kullanılmıştır. Bu durum İki farklı tip namaz kılma hadisesi için iki farklı tip mekan uygulamasına güzel bir örnek olduğu gibi mekansal monotonluğu da kırar.
Vakit namazlarını takip eden cemaatin büyük çoğunluğu yaş itibariyle bedensel anlamda atletik olmayan ve hatta büyük bir kısmı merdiven çıkmaya dahi zorlanan insanlardan oluşmaktadır. Yapılan cami yapılarınınsa neredeyse tümünde merdiven vardır. Merdivensiz ulaşılan ve daha küçük bir mescit tipi cami, az bir cemaat için daha uygundur.
Bütün bu yaklaşımlar sonucu mescit ile camiyi ayırmayı düşündük. Böylelikle vakit namazları asma kat ile birlikte yaklaşık 140 kişilik mescitte kılınabilecektir. Böylelikle daha az enerji ile çabuk ısıtılıp çabuk soğutulabilecek bir mekan elde ettik.
Kabuk, toplanmak ve nefes almak için düşünülmüş bir alan… “Cami” denilince, kelimenin anlamının toplanmaktan geldiğini herkes söyler, ancak gerçek manada bir toplanma ne yazık ki gözlemlenemiyor. Eğer Cuma namazlarındaki aceleli hale toplanmak deniyorsa bizce ortada bir yanlış anlaşılma var. Caminin gerçek manada bir “toplanma” alanı olabilmesini önemsedik.
Özellikle İstanbul’da camiler namaz kılmak dışında da bazı hizmetler vermektedir. Bunun belki de başında geleni mahalle arasında kalan camilerin avlularının boşluk oluşturabilmeleri durumudur. Bu boşluk sayesinde Marmara derpreminde insanların ilk sığındıkları mekan oldukları gözlenmiştir. Bu bağlamda Halide Edip Adıvar Külliyesinin bulunduğu nokta da sıkışık apartman blokları ile çevrili olduğundan, bir “boşluk” açmanın herkesin yararına olacağını düşündük.
Cami ile sadece namaz vasıtasıyla kısıtlı bir ilişki kurulmasındansa, uzun süreli ve çeşitli kullanıcılı bir avlu hedefledik. Burada yemek yenebilir, sergi düzenlenebilir, minare duvarı ekran haline getirilip görsel nesneler izlenebilir. Ayrıca namazlarda alt tarafta yer yetmediği taktirde burada da cemaat oluşturulabilir.
Kabuk üzerinde yarıklar oluşturularak aşağıdaki camiye ışık ve hava geçişi de sağladık. Böylelikle doğal ışık ve havalandırma yapılabilinecek.
Caminin kullanılış biçimi göz önüne alındığında Cuma ve Bayram namazlarındaki problemler dikkat çeker. Sıkışıklık, giriş ve çıkış problemleri gibi. Bu durumu aşmak için:
* Büyük camiyi zemin kotundan aşağı aldığımız için yer kazandık ve
külliye için istenenden çok daha fazla kapalı ibadet alanı elde ettik.(Yarışma Şartnamesinde de belirtildiği gibi cemaat yollara kadar taşmaktadır. Bölge itibariyle istenen 500 kişilik kapalı alan yetersiz kalacaktır.)
* Camiyi dairesel planladığımızdan, çeperde 7 tane kapı oluşturduk. Böylelikle her noktadan çıkış sağlandı. Cuma namazlarında yaşanan, “namaz kılanın önünden geçilmez” durumu kapı doğrultularının sayısı arttırılarak çözülmüş oldu.
* Ayakkabılığı caminin etrafında uzanan uzun bir birim olarak tasarlayarak ayakkabı bekleme problemini kaldırdık.
Sorunların çözümlenmesi dışında, üstteki kabuğun hareketlerinin caminin tavanında hissettirilmesi farklı ışık oyunları ve alışılmadık bir tavan elde etmemizi sağladı.
Külliyenin sosyal amaçlı birimleri, yapı alanının önü manzaraya açık olan tarafına yerleştirildi. Kabuğun hemen altında fakat yine kabuk üzerinden de rahatça ulaşılacak bir yerde duran birimler, düşey sirkülasyonla farklı kotlara, yatay sirkülasyonla ise birbirlerine bağlandı.
Yeşil alan olarak mevcutta kullanılan alan, bizim tasarımımızda hem son cemaat mahalli oluşturacak hem de yeşil özelliğini koruyacak şekilde tasarlandı. Konumu itibariyle, önü açık güzel de bir manzaraya sahip alan, huzurlu vakit geçirilebilecek bir mekana dönüştü.
Külliye için 2 bodrum katta, toplam 84 araçlıklı otopark düzenledik. Yine bu otopark alanında sığınak ve tesisat birimlerine de yer verdik.
Külliyenin, ilişkili olduğu yol cephesine (Halide Edip Adıvar Caddesi), kabuğun yükseldiği bir noktada info ve kitap satış birimini konumlandırdık. Bu birimin üzerine hem yapının adını yazdık hem de dini bilgi ve kitap isteyenlerin uzak olmayan bir noktada şık bir şekilde karşılanmalarını sağlamış olduk diye düşünüyoruz.